Bu şehirde doğdum, bu şehirde büyüdüm ben. Eğitim, iş ve seyahat etmek için başka başka şehirlere çok sık gitsem, bir kısmında kısa bir kısmında uzun süre yaşasam da İstanbul benim evim. Hep döndüğüm, hasretini çektiğim, sevdiklerimin yaşadığı yer burası. Ne kadar uzağa gitsem de gönlümün adını andığı, gözümün önüne gelen şehir İstanbul. Geçen gün deniz kenarında düşündüm, bu şehri görmediğimde bana hatırlatan sesleri, İstanbul ile özdeşleştirdiğim sesleri. Üşenmedim, oturdum, bir liste yaptım.
Gözlerimi kapayıp İstanbul’u dinlesem şairin dediği gibi hangi sesleri duyardım. İlk önce vapur sesi gelir kulağıma, Kadıköy’den Beşiktaş’a giden. Sonra martı sesleri. Pazartesi ve Cuma günleri okullardan yükselen İstiklal Marşı. Öğle saatlerinde yemek sonrası çay bardağındaki şekerin karıştırılması. Haftanın her günü şehrin farklı yerlerinde kurulan pazarlarda mallarını satmaya çalışan pazarcıların sesleri. Günün beş vakti camilerden yükselen Ezan sesi. Şehrin tüm sokaklarının sahibi kedilerin miyavlaması. Kışın bozacı, yazın eskicinin bağırması. İşlek caddelerde korna sesi.
İşte benim İstanbul seslerim bunlar. Aklıma geldikçe daha yazarım. Peki senin İstanbul seslerin hangileri?
İstanbul’u benim kadar seven, hatta bu şehirde yaşamak için Avustralya’dan buraya taşınan birini tanıdım geçen sene bu zamanlarda. Ozlem Ella Onuk. Kökleri hem burada, hem orada. Kendine bir dünya kurmuş İstanbul’da. Yazıyor, çiziyor, tasarlıyor, yaratıyor. Tüm yaptıklarını hayal-ist.com’da toplamış. Ben İstanbul’da çektiği fotoğraflardan tasarladığı defterlerine vuruldum. Eminim sen de beğeneceksin. Sen benle İstanbul seslerini paylaş, ben de senle bu harika defterleri, ne dersin?
22 Temmuz Pazartesi saat 12:00’ye dek İstanbul seslerini yorum olarak bu postun altına yaz, defterlerden biri senin olsun! Hadi bekliyorum. Bakalım bu şehirden hangi sesler yükseliyor!!!
24 Yorum
Benim İstanbul’umun sesi gündüzleri vapurun sesiyle başlar, sonra denizde yol alırken dalga sesleri ve martılar eşlik eder. Vapurdan inince “Simidiaaaaa simit” nidasıyla simitçiler karşılar, sonrası da Karaköy’ün tarih kokan ara sokaklarında kah bir kedi miyavı kah bir kahvehanede okey taşlarının şıngırtısı gelir kulağıma… Bu şehir 24 saat yaşar ve sesi hiç kesilmez. Yaşa İstanbul!
Kestanecinin maşa sesi 🙂
Belgrad ormanındaki ağaçların sesi, Garipçe’de kahvaltı yaparken kıyıya vuran dalgaların sesi… Mısır Çarşısı’ndan yükselen esnafın sesi.
Defterler ne kadar güzel..defter deyince gözleri parlayan biri var şu an burada:)
İstiklal’de tramvayın çın çın çınlayan zili, ağzıyla kuş sesleri çıkartarak “the godfather” müziği çalan adam ve “bu kantar doğru tartar” diye bağırarak müşteri çağıran tartıcı özürlü çocuğun kapısında durduğu kara kedi plakevi’nde çalan Eleni Karaindrou – To Vals Tou Gamou.. 🙂
hanımların dikkatine, overlok makinesi ayağınıza geldi :)))
Tam da Ramazan’da davulcu sesi gelir kulağa uzaktan…
İstanbul’da yaşamıyorum ve Istanbul’a geliş sebebim bu güne kadar iş ve seyahatlerim için havaalanına gelişim sebebiyle olmuştur. Gezmek için de geldiğim oldu tabii. İstanbul’a her ayak basışımda duyduğum bir ses var benim. Bu ses bana bir şehrin gerçek anlamda yaşadığını ve hiç uyumadığını anlatır. Başka bir dünyaya gelmiş gibi hissederim. Bu ses ; vapur sesi başta olmak üzere ; dalga sesi , trafik sesi, kalabalık sesi, hayat karmaşası sesi , yetişme sesi, unutma sesi , unutulma sesi ,mutluluk sesi ,hüzün sesi, zenginlik sesi, yoksulluk sesi, huzur sesi, kavuşma sesi , ayrılık sesi, veda sesi… Hepsi bu duyduğum sesin içinde yaşıyor. Bir çok farklı ülkeye seyahat ettim ama nereye gidersem gideyim Istanbul’un bu sesini hiç bir yerde duymadım. Istanbul’da yaşamak için sebebim hiç olmadı. Bu sesin ağır basan hangi yönü bilmiyorum ama beni şimdilik uzaklaştırıyor bu dünyadan.Belki bir gün buluşuruz İstanbul ya da kim bilir belki de o güzel sesine hep uzak kalırım.
1) öncelikle korna ve trafik sesi
2) ezan sesi
3) bogazdaysanız vapur düdügü ve martı sesleri
4) sokak satıcılarının sesleri
vb.
Yazın sabah 5.30 gibi başlayan penceremin kenarından yükselen kuş sesleri…
Akşam üzeri yürüyüşe çıktığımda ağaçların arasında göremediğim ama duyduğum kuş sesleri…
İstiklalde yürürken her bir dükkandan kimisi Türkçe kimisi İngilizce, kimisi bilmediğim dilde yükselen müzik sesi… Müşteri toplamaya çalışan minibüslerin korna sesi…Boğaz kenarında dalgalarla kıyıya çarpan küçük büyük tekne sesi… Her sabah uyandığımda ve kalabalığa karıştığımda kulağıma gelen İstanbullu’nun sesi…
Ne İstanbul’da doğdum ne orada büyüdüm. Sadece beş yıllık bir üniversite hayatını sığdırabildim. Sonra arkamda bıraktım o şehri ama ne aklımdan çıkarabildim ne kalbimden. Birde seslerini kulaklarımdan silemedim. İstiklal caddesinin kalabalığındaki insanların seslerini, çın çın derinlerden gelen nostaljik tramvayın sesini, sokak müzisyenlerinin büyülü müzik seslerini, vapurun her duyuşta kalp hoplatan sesini, vapur arkasında simit atarken martıların çıkardığı kapışma seslerini, küçücük dükkanların önüne koyulan taburelere yerleşmiş ve tavla oynayan insanların çay kaşıklarından ve tavla pullarından gelen sesleri, balık pazarındaki satıcıların seslerini, yağmurun ilk damlası düşünce hemen saklandıkları yerlerden çıkan ve nerede saklandıklarını bir türlü kestiremediğim şemsiye satıcılarının seslerini, kestaneci ve simitçinin seslerini, şehrin karmaşasının sesini, insanların hep bir yerlere yerleşme telaşının sesini birde deniz kenarında bir bankta otururken duyulan huzurun sesini özlerim. İstanbul; binbir renge, binbir sese, binbir kokuya ve binbir farklı insana ev sahipliği yapan büyülü şehir.
Istanbul And It’s Many Faces isminde bir video var profesyonelce hazırlanmış. İstanbul’un yüzleri ve aynı zamanda seslerini en güzel gösteren videolardan bence 😉 http://www.youtube.com/watch?v=r9lvADckQKI&feature=share
Ben İstanbul’da yaşamıyorum ama nişanlımla daha bir kaç ay önce İstanbul’a gittik..
Benim için İstanbul’un en güzel sesi, bir vapurda sevdiğimin omzuna başımı yaslarken martıların çığlıklarına karışan kulağımdaki fısltı.. ”Seni çok seviyorum..”
İstanbul aşk.. İstanbul tutku.. İstanbul özlem..
Ve yanında sevdiğin varsa bu aşkın sesi bir fısıltıyla gelir, en içten yürekten..
….
Çok güzel bir paylaşım olmuş Özgecim.. Yine İstanbul’a gidesim geldi..
Sevgiyle kal..
son senelerde duymadan günlerimizin geçmez oldugu en büyük ses; inşaat, kazı, yol metro inşaatları sesleridir Istanbul’da.
* Bu aralar (son bir buçuk aydır) ne yazık ki “siren sesleri”! Sabah uyanmamdan gece geç saatlere kadar duyuyorum.
* Bir de İstanbul’un yemek karşılığı benim için rakı-balıktır. O yüzden en çok da bu tür mekanlardaki “sohbet uğultusu arası rakı kadehi tokuşturma sesleri” de diyebilirim. 🙂
Sevgiler.
son zamanlarda ‘biber gazi oley’ ve ‘sık bakalııım sık bakalııım’ oldu benim icin..yukarida verilen Istanbul faces videosu guzelmis hakikaten..
Aklıma gelmişken 🙂 akşam 9’da balkonlardan, pencerelerden yükselen tencere-tava sesleri 🙂
merhaba
ben de istanbul’da yasamıyorum fakat istanbullular kadar cok seviyorum bu sehri.. belki daha fazla.. istanbulun sesleri ise başta hayatın sesi kendi telaşında olan insanların sesi.. metro,vapur sesi. martı sesleri sokak sanatçıları ..çiçek satan romanların sesi..onlara has klarnet sesi, istiklaldeki tramvayın sesi.. camilerden yükselen ezan sesi, kapalıçarşı esnaf sesi.. şimdilik bu kadar 🙂 o defteri istiyorumm!! 🙂
istanbulumun sesleri….
hepsi hayal-ist ile birlesti…
hayallerle…
askla…
hissetterek…
yasamin tam icinde var olarak…
tesekkurler ozge.
İstanbul’un sesleri deyince yaşadığım semtten mütevellit malesef ambulans sireni ve kuryelerin motorsiklet sesleri geliyor aklıma önce … Sonra yol çalışmaları bir türlü bitmediği için matkap sesleri işçilerin birbirlerine bağrışmaları…. Sonra İstanbul trafiği klasiği korna sesi…aklıma güzel bir ses gelmiyor açıkçası insan sessiz sakin biyerde yaşamak istiyor bazen….
Dünyanın hangi köşesine gidersek gidelim oranın bizde bıraktığı bir tat vardır. İstanbul’un tadı da kimilerine göre o eşsiz tarih dokusudur. Fakat ne zaman gözlerimizi kapatıp İstanbul’u düşünsek tiyatral bir edaya bürünür hayallerimizde, her yandan yükselen binbir çeşit sesler içinde…İstanbul’un muhteşem boğazında, güvertede, sıcacık bir çay yudumlarken büyük bir huzur duyarız. rüzgar serin serin yüzümüzü okşarken kulağımza gelen martı sesleri bizi adeta huzura çağırır, içimizi ferahlatır. İstanbul’un boğazında, çay kaşığı şıkırtısında, simitimizi bizimle paylaşan martıların ruhu dinlendiren sesleri içinde gitmek, İstanbul’u dinlemek, İstanbul’u yaşamaktır…
Gezi Parkı’ndaki güzelim sloganlar, ve polisin Dağılın anonsları 🙁
Çok yıllar önce bir gece tekneyle denize açılmıştık. Sabaha karşı, Bostancı açıklarında gün doğumuyla birlikte, denizin ortasındaki o sessizlikte, uzaktan dalga dalga bir uğultu yükselmeye başladı: yeni bir güne uyanan şehrin sesiydi bu; İstanbul’un sesi..
En güzel seslerin birbiri ile harmanlandığı güzel İstanbul’um.. Vapur sesleri ile öpüşen dalgaların sesidir, martı sesleridir, teninizde hissettiğiniz rüzgarın sesidir, Nevizade’den yükselen çalgıcıların sesi, Belgrad ormanlarındaki piknikçilerin sesidir.. Sevgiler, Buket.