Kuzguncuk’ta sabah neler yaptığımızı bu yazıda anlatmıştım. İşte Kuzguncuk’taki günümüzün geri kalanı:
Tufan Sokak’a gelince sağa, İcadiye Caddesi’ne doğru dönüyoruz. Dönmeden devam etseydik her çarşamba pazarın kurulduğu sokaktan geçeceğimiz bilgisini öğreniyorum. Bu sokakta Bahadır Yılmazoğlu’nun sahaf dükkanı yer alıyor. Plak, kitap, dergi ne ararsanız bulmanız mümkün. Eline geçen eski bir kitabın üzerindeki damgadan 1890’lı yıllarda Yahudiler’in Kuzguncuk’ta bir kültür merkezi ve bu kültür merkezinde de bir kütüphanesi olduğunu öğrenmiş. İbranice, Fransızca ve Osmanlıca olmak üzere üç farklı dildeki bu damgaya sahip kitabı bir arkadaşına hediye etmiş.
Düz devam edip İcadiye Caddesi’ne çıkınca tam karşımızda güzel sergilere ev sahipliği yapan Harmony Sanat’ı görüyoruz. Biraz ilerisinde Bir Kuzguncuk Dükkanı yer alıyor (www.birkuzguncukdukkani.com). Bu dükkanın özelliği Kuzguncuk’ta üreten sanatçıların eserlerini satın alabileceğiniz ortak bir mekan olması. Ressam Dilek Demirci’nin bez torbalarını, ressam Alev Mavitan’n İstanbul logolu kırmızı nihalesini, seramik sanatçısı Ayla Yüce’nin ayakkabı şeklindeki seramik tütsülüğünü, ressam Yusuf Katipoğlu’nun semazen şeklindeki mumluğunu çok beğeniyorum. Hediye alışveriş için dışarı çıktığımda uğranacaklar listeme bu dükkanı da ekliyorum.
Cuma günleri İnebolu’dan mantar, fasulye, domates, yöresel bulgur, Taşköprü sarımsağı getiren Mehmet Şahin Bey’in İnebolu Organik isimli dükkanına giriyoruz. El yapımı salçalardan alıyorum kendime.
Bir evin salonunu andıran dekorasyona sahip, öğle yemeklerinde dolup taşan Cafe Sitare’yi, (www.cafesitare.com) ve hemen sokağın içerisindeki Kuzguncuk’un eski adını taşıyan ve balık & deniz ürünleri ağırlıklı bir menüye sahip olan Kosinitza’yı geçince, Vitrinini ahşap oyuncaklar ve beni çocukluğuma götüren abaküslerle süslemiş küçük kırtasiyeyi, Görele Pidecisi’ni ve akşamları eve dönerken ekmek aldığım Yunus Emre Fırını geçerek (ve geçerken herkese ayrı ayrı selam vererek) içeride ve kapının önünde yatan kedilerini sevdiğim Deniz Eczanesi’ne geliyoruz.
US ekibinden Meltem’in aspirin alması gerektiği için eczaneye giriliyor. Ben ise içeriye girmeyip vitrini seyretmeye koyuluyorum, zira bu vitrinde eskiden kalma iğne kutuları, ilaç şişeleri, şırıngalar var. Bunlar bana sağlık memuru olan rahmetli Mehmet dedemi hatırlatıyor, içimi bir hüzün kaplıyor, anlık da olsa gözlerim doluveriyor. Bizim evde de bu iğne kutularından olduğunu söylüyorum, fotoğraf çekmek için izin istiyorum.
Öğle vakti çoktan geldi, hepimizin karnı acıktığı için yemek molası veriyoruz. US ekibi ikiye bölünüyor, bir grup Klas Köfte’de İnegöl köftesi ve piyaz yemek (Köfte ve piyaz 19 TL), diğer grup ise bir dönem mahalle kültürünü evlere taşıyan Ekmek Teknesi dizisinin çekildiği Ekmek Teknesi’nde pide yemek istiyor (Sebzeli pide 9 TL, kıymalı pide 10 TL). Ben de pideden yana oy kullanıyorum.
Pideleri sipariş verdikten sonra yanımızdan ressam Yusuf Katipoğlu geçiyor. US ekibi kendisini tanıyor ve masamıza davet ediyor. Yusuf Katipoğlu tüm mütevaziliği ile “Bir çayınızı içerim” diyerek sohbetimize katılıyor. Sohbetimiz sırasında PTT memuru geliyor, ve US ekibinden Kuzguncuk’ta yaşayan Erman’a gelen zarfı elden teslim ediyor, “Evde yoktunuz, sizi görünce zarfı teslim edeyim dedim” diyerek uzaklaşıyor. Anladım ki Kuzguncuk’ta herkes birbirini tanıyor. Yemek sırasında US ekibi geçen ay Sinop’a gittiklerinde 2012’de düzenlenecek Sinop Bienali öncesi düzenlenmiş olan Geleceği Biriktirmek Çalışmasında, Sinop’lularla geleceğe dair hayaller kurdukları “5 Duyu ile Sinop” adlı bir atölye gerçekleştirdiklerini anlattılar.
Yemek sonrasında İcadiye Caddesi’nde Çay Ocağı’nın yanındaki 1878 yılında yapılan Beth Ya’akov Sinagoğu’nun önünden geçiyoruz. Mikvah, yani arınma törenleri Sinagog’un hemen yanındaki hamamda yapılıyormuş.
Yolun sonundan sola doğru dönüyor ve hemen solumuzdaki Tahtalı Bostan Sokak’a sapıyoruz. Burada kırmızı renkli, kiremitten yapılma bir dizi ev bizi karşılıyor. Arzu, bu evlere renginden ve mimarisinden dolayı “İngiliz Evleri” dendiğini söylüyor.
Biraz yürüdükten sonra yokuş çıkıyor, sonra merdivenlerden de yukarı çıkıp sola aşağıya doğru iniyoruz. Buradan köprü ve boğaz şahane görünüyor. Fotoğraf çekmek isteyenler için harika bir nokta diyebiliriz. Erman bu noktalar için “bakı noktası” diyor.
İcadiye Hamamı’nı geçiyoruz ve bir zamanlar ünlü şair Can Yücel’in (1926-1999) oturduğu evin önünden geçiyoruz. O sırada Furtini Hanım çıkıyor karşımıza. Kendisi beş kuşaktır Kuzguncuk’lu. Eşi Yanni İcadiye Caddesi üzerindeki Ayios Panteleimon Rum Ortodoks Kilisesi’nde görevli olarak çalışıyor. Furtini Hanım; “Siz bizim eve gidin, bahçede oturun, ben de beş dakikaya oradayım” diyor.
US ekibi Furtini Hanım’ı önceden tanıyor zira Simotas’ın tarihçesini araştırırken Fırtına Hanım’la da sohbet etmiş ve sorular sormuşlar. Bu daveti geri çevirmek olmaz diyerek Fırtına Hanım’ın evine gidiyoruz. Bizi kapıda Yanni Bey karşılıyor ve kendi yaptıkları vişne liköründen ikram ediyor. Fırtına Hanım’da gelince, bu harika bahçede keyifli bir sohbet başlıyor. Unutmadan, Nedret Ebcim’in “Üç Dinin ve Ünlülerin Buluştuğu Semt – Kuzguncuk” isimli kitabında da Furtini Hanım ile yapılan söyleşiler yer alıyor.
Kuzguncuk’taki Yahudi Mezarlığı’nın tam karşısında Gümüşyolu Caddesi’nde Şehzade ve Son Halife Albdülmecid Efendi’nin 28 yıl yaşadığı köşk yer alıyor. Köşkün şu anki sahibi Yapı Kredi Bankası. Dönüş yolunda Simitçi Tahir Sokak’taki renkli evlerin fotoğraflarını çekiyorum. Artin Demirci’nin İcadiye Caddesi, 119 numaradaki atölyesini (Kapısı kapalı olsa da üzerindeki telefon numarasını arayınca Artin Bey beş dakika içerisinde gelip atölyenin kapısını sanatseverlere açıyor) ve durumu hala belirsiz olan bostanı geçtikten sonra 45/a’daki heykeltraş Bihrat Mavitan’a uğruyoruz. Yeni sergisi için eserlerini göndermiş, şimdi biraz daha çalışması gerektiğini söylüyor. Atölyesini gezmemize izin verdiği gibi her birimize deriden yapılmış bir kedi biblosu hediye ediyor.
Günün yorgunluğu yavaş yavaş çöküyor üzerimize, kapanışı Çınaraltı’nda yapalım diyoruz. İcadiye Caddesi’nin köşesindeki Dilim Pastanesi’nden külahta dondurma (topu 1TL) ve sadece burada satılan incirli toplardan alıyoruz.
Çınaraltı’nda oturup çay ve kahve siparişi veriyoruz (Çay 1.25 TL, Türk kahvesi 3 TL). Buranın manzarası harika, dışarıdaki park sanki İstanbul Boğazı’na açılan bir balkon gibi. Çınaraltı’nın bir özelliği de sadece Kuzguncuklular’ın değil, şehrin farklı yerleşim alanlarından sanat ve edebiyatla ilgilenen kişilerin uğrak yeri olması. Şair Can Yücel’de sık sık bu kafeye gelenler arasındaymış. Sahildeki en güzel yalılardan bir tanesi de Fethi Ahmed Paşa yalısı, ya da diğer ismiyle “Pembe Yalı”. İnsan o yalının içinde yaşamayı hayal ediyor.
US ekibiyle yaptığımız Kuzguncuk gezisi akşam saatlerinde sona eriyor, hepimiz yorgunuz ama harika bir gün geçirmenin mutluluğu içerisindeyiz. Akşam yemeği için İstanbul’un en güzel balık lokantalarından biri olan İsmet Baba’ya mı gitsek diye konuşuyoruz aramızda, böylece günü harika boğaz manzarasına karşı mı noktalasak? (www.ismetbaba.com.tr)
Meraklısına:
Küçük Kudüs Kuzguncuk
İstanbul’da üç semavi dine de mensup insanların ve ibadethanelerin bulunduğu ender semtlerden biri Kuzguncuk. Semtin ilk konukları 17. yüzyılda İspanya’dan kaçarak Osmanlı’ya sığınan Museviler olmuş. Kuzguncuk’ta yaşamak, burayı bir kez olsun bile görmek ya da burada ölmek Museviler için hep önemli ve değerli olmuş. Kuzguncuk’taki Musevi mezarlığı da bunun bir kanıtı sayılıyor. Öneminden dolayı Kuzguncuk Museviler tarafından “Kutsal topraklara gitmeden önceki son durak” olarak kabul edilmiş. Bu nedenle “Küçük Kudüs” olarak da anılıyor. 18. Yüzyılda Rumlar ve Ermenlier de Kuzguncuk’a taşınmış. Kuzguncuk’ta İcadiye Caddesi üzerindeki Beth Ya’akonov Sinagoğu dışında, Yakup Sokak’ta Kal de Ariva Sinagoğu yer alıyor. Ana caddedeki Ermeni Kilisesi Surp Krikor Lusavoriç dışında İcadiye Caddesi’nde Ayios Panteleimon Rum Ortodoks Kilisesi ve Ayios Yeorgios’a adanan küçük kilise ise İcadiye’deki Beth Ya’akonov Sinagoğu’nun hemen yanında. Kuzguncuk’ta sinegog ve kiliseler dışında 2 tane de cami bulunuyor; Üryanizade Camii ve “Yeni Cami” olarak da bilinen Kuzguncuk Camii.
Kuzguncuk’ta Sanat
Bihrat Mavitan, Yusuf Katipoğlu, Dilek Demirci, Eray Özcan, Cansen Ercan, Ayla Yücel gibi pek çok sanatçının evi veya atölyesi Kuzguncuk’ta. Şair Can Yücel, edebiyatçı Rıfat Ilgaz, yazar Sevim Burak da Kuzguncuk’ta yaşamış sanatçılar arasında. Oyun yazarı Göngör Dilmen’de Kuzguncuk’ta oturan oturmuş. Kuzguncuk sokakları Perihan Abla, Ekmek Teknesi gibi çok sevilen televizyon dizilerine de ev sahipliği yapmış.
Kitaplarda Kuzguncuk
Buket Uzuner’in “Kumral Ada & Mavi Tuna” isimli romanı eski Kuzguncuk’u çok güzel anlatır. Gülsüm Cengiz “Boğazdaki Mutlu Çocuk – Kuzguncuk” kitabında Kuzguncuk’taki çocukluk ve gençlik dönemlerini kaleme almıştır. Nedret Ebcim, “Üç Dinin ve Ünlülerin Buluştuğu Semt Kuzguncuk” isimli kitabında Kuzguncuk’un tarihine, burada yaşayanlarla yaptığı röportajlara ve hikayeler yer verir.
6 Yorum
yıllardır zevkle gezdiğim ve daha çok zaman geçirme ahları ile döndüğüm kuzguncukta olan bitenin detayına inmek gerek, bu yazıyla anlamıs oldum.
O kadar iyi geldi ki bana bu Kuzguncuk dizisi… Nasil anlatsam, nerden baslasam:) Elinize, adimlariniza, akliniza, gozunuze saglik!
Sadece guzel mekanlarini hatirlatmaktan ote, Kuzguncuklularin hissettirdigi yakinligi ve organik iliskilerini ele almaniz ozlemimi giderdi, kilometrecelerce oteden…
Bu diziyle kesfettim blogu… Diger yazilara geciyoru sabirsizlikla… Ayrica ilham kaynagi da oldu bana! Yasasin!
Kalin saglicakla, selamlar:)
Çalışmanızı çok beğendim. Ben de 10 yıldan beri yarı Kuzguncuk’lu sayılırım. Tekstil Sanatları Derneği ikinci adresim oldu. Sanırım yaptığımız kırkyama çalışmalarında Kuzguncuk bize ilham veriyor. Başarılar dileri.
Neşe Hanım selamlar,
Güzel yorumunuz için teşekkür ederim.
Görüşmek üzere.
en kısa zamanda ziyaret etmek istiyorum.
Havalar böyle gunesliyken Cumartesi Kuzguncuk cok keyifli!